YOLDA YÜRÜME SANATI / Ömer Doğanlı
|

|
ÖMER DOĞANLI
|
Bu yazı 10.03.2012 18:48:21 tarihinde eklenmiş ve 389 kez görüntülenmiş.
YOLDA YÜRÜME SANATI
Her şeyin bir adabı var denir, fakat yolda yürümek ayrıca bir sanattır. Daha doğrusu yolda düzgün yürüyebilmek bir sanattır, diyebiliriz. Topluluk içinde normal davranış şekillerine eski dilde adab-ı muaşeret, yeni dilde ise görgü kuralları deniyor malum. Adab kısaca, yol yordam ve yöntem demektir, dolayısıyla toplum hayatımızda oturma, yeme içme, selam verme, tartışma, konuşmak dinlemek, telefonla görüşmek, seyahat gibi konularda ve daha sayamadığımız birçok hususta adab olduğu gibi, yolda yürümenin de bir adabı bir kuralı kaidesi ve estetiği vardır.
Esasen insanın hukuken toplumun benimsediği genel görgü kurallarına uyma zorunluluğu diye birşey söz konusu değildir, bu davranış veya eylem hukuken suç da sayılmaz. Bazı insanlar ferdi olarak genel görgü kurallarından bana ne, beni ilgilendirmez diye düşünebilir, güçlü olan haklıdır mantığıyla hareket edebilir. Ancak bir süre sonra toplum genel görgü kurallarına uymayan kişileri saygısız, kaba, cahil, bencil veya daha başka sıfatlarla tanımlayabilir, hatta kınayabilir. Genel görgü kurallarına uymak demek, toplumda yaşadığımız bizden başka diğer insanlara saygı göstermemiz demektir. Onlara önem ve değer verdiğimizin göstergesidir. Toplum hayatının düzenlenmesinde etkili olan genel görgü kurallarına uyan kişileri saygılı, terbiyeli, kibar, nazik şeklinde nitelemek mümkündür. Bu kurallara toplumda ne kadar uyulup uyulmadığı hususu toplumdaki uygarlık düzeyinin de göstergesidir. Görgü kuralları bir toplumun ayrı ayrı bölgelerinde farklı olduğu gibi değişik uluslarda farklılıklar gösterebilir. Her birimiz ayrı ayrı burada bahsedilen hususları zaten biliyoruz, fakat bunların öneminin farkında değilizdir.
Yolda, çarşıda yürümek bile insanın kişiliği için önemli bir ölçü olabilir Yolda büyüklük ve şımarıklık taslayarak yürünmemeli, aksine sükunet ve vakarla yürünmelidir. Çünkü insan o yürüyüşüyle ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara erebilir. Diğer insanlardan büyüklük taslayarak yüzünü çevirerek kendini beğenmiş edasıyla çalımlı çalımlı yürünmemelidir. Yolda yürürken ne çok acele etmeli, ne de çok ağır davranmalıdır, bu ikisi arasında ortalama bir ölçüyle yürünmelidir. Yolda veya kaldırımda yürürken bazen bakıyorsunuz 2 metre genişliğindeki kaldırımda üç dört kişi yanyana sıralanmış istiflerini bozmadan, sizin de en az kendileri kadar o kaldırımda hakkınızın olduğunu düşünmeden ve size yol hakkı vermeden topluluk psikolojisiyle olsa gerek üstünüze üstünüze gelebiliyor. Bu sefer siz kenara çekilerek onlara yol verme durumunda kalıyorsunuz. İşte bu, yolda yürüme adabını hiçe saymak ve karşısındakine saygısızlıktan başka birşey olmasa gerektir. Onu bırakın 2 metrelik bir kaldırımda yürürken karşılıklı gelen iki kişi biribirine çarpabiliyor. Bunu anlamak mümkün değil. Kaldırım 2 metre, bir kişinin omuz genişliği ortalama 60 cm.'den ikisi eder 120 cm. Dolayısıyla bu iki insanın omuzlarının çarpmasını anlamak mümkün değildir. Yolda yürüyen iki insan niçin ve nasıl çarpışır acaba?
Gökyüzünde sürü halinde şekiller çizerek uçan kuşları görmüşsünüzdür muhakkak. Üstelik herbirinin kanatları olduğu halde o binlerce kuşun hiçbirisi biribirine çarpmaz, kanatları biribirine vurmaz. Bunu nasıl başarıyorlar, nasıl acaba? Gelelim yarasalara, gerçi yarasaların gözleri yok diye bilinir ama bütün yarasaların gören gözleri vardır fakat bunlar gözleriyle görmekten çok tabii radar sistemi olan his organlarını kullanırlar. Yarasa, ses yankı sistemiyle bezenmiş canlı bir radardır. Kanat çırparken insan kulağının duyamayacağı derecede yüksek frekanslı sesler çıkarır, ultrasonik titreşimler bir cisme çarpınca hemen yarasaya yansır. Yarasa buna göre cisimlerin şekil ve uzaklıklarını, hareketli veya sabit olduklarını belirler. Ses dalgalarına karşı muazzam hassastırlar, ses yankı sistemiyle çalışan tabii radarları sayesinde karanlık gecede gündüz gibi hiçbir yere çarpmadan rahatlıkla uçarlar. Yarasaların yer tespiti sisteminin ve yankı sisteminin hassaslığını ölçmek için birçok deney yapılmış ve kör edilen bir yarasanın hiçbir yere çarpmadan uçtuğu gözlenmiştir. Bu nasıl oluyor acaba?
Aslında insanın aklı var algılaması var, toplumun görgü kuralları var ama herşeyi bir kenara bırakıp iki insan dahi biribirine çarpmadan veya rahatsızlık vermeden karşılıklı geçemiyor. Yürümek başlıbaşına yapılması gereken bir iştir. Öncelikle bunun iyi anlaşılması ve kabul edilmesi gerekir. Çok yetenekli mesela aynı anda birden fazla işi aynı kalitede yapan meziyetli insanlarımız olduğu gibi, aynı anda iki işi yapamayan insanlarımız da maalesef mevcut. Örneğin bazıları sakız çiğnerken, cep telefonuyla konuşurken veya elinde birşey yerken içerken yolda yürüyemeyi beceremiyor, karşıdan gelene omzu çarpıyor. Bazıları omuz genişliğinin nereye kadar gelebileceğinin hesabını yapamıyor ve çarpıyor. Meselenin özü şudur, yolda yürüme işi başlıbaşına bir iştir ve esasen çok da önemli bir iştir, ayrıca önem verilmesi gereken bir iştir.
Yukarıda örneğini verdiğimiz kuşlar ve yarasalar sadece içgüdüleriyle hareket ederek onlarcası, yüzlercesi, binlercesi biribirlerine çarpmadan uçabildikleri halde, bazı insanlar maalesef en basit gördüğümüz yürüme işine bile önem vermediği ve kaale almadığı için bir kaldırımda iki insan çarpışabilmektedir. Yolda yürüme sanatını toplum olarak iyi öğrenmeli, ona önem vermeliyiz. Başka çaremiz maalesef yok.
ÖMER DOĞANLI
|
|
Lütfen üye girişi yapınız. |
|
|